Özkaynak aktif mi pasif mi ?

Kaan

New member
Merhaba sevgili forumdaşlar,

Bugün sizlerle biraz farklı bir konu üzerinde sohbet etmek istiyorum. Bazen finansal kavramlar, işlemler ve tanımlar insanın aklını karıştırabiliyor; ama bu konuyu derinlemesine düşündüğümde, özkaynak aktif ve pasif kavramlarının gerçekten hayatla ne kadar örtüştüğünü fark ettim. Bu yazıda, bir hikâye üzerinden size anlatmak istiyorum, çünkü bazen bir hikâye, bir hesaplamadan çok daha fazla şey ifade eder.

1. Hikâyenin Başlangıcı: İki Kardeş, İki Farklı Yöntem

Bir zamanlar, Suna ve Ömer adında iki kardeş vardı. Her ikisi de girişimci ruhluydu ve bir iş kurma hayalleri vardı. Suna, hayatta her şeyin ilişkilerle olduğunu savunur, insanlara değer verir ve duygusal bağları her şeyden önce tutar; işin de buna dayanması gerektiğini düşünürdü. Ömer ise işin hesapları, stratejileri ve geleceği düşünerek yapılması gerektiğine inanıyordu. Onun için her şeyin temeli sayılar ve planlardı. Bir gün, ikisi de kendi işlerini kurma kararı aldılar. Ancak, farklı bakış açılarıyla işlerine nasıl başlamaları gerektiği konusunda birbirinden çok farklı bir yolu seçtiler.

Ömer, bir finansal analiz yapıp tüm iş planını buna göre şekillendiriyordu. “Özkaynak” meselesini tam anlamıyla çözmeden hiçbir adım atmak istemiyordu. Özellikle, şirketinin aktif ve pasifleri arasındaki dengeyi sağlamalıydı. Bu ona göre sadece sayılarla ilgili değil, işin sürdürülebilirliğini sağlamak için de hayati öneme sahipti.

Suna ise işini, her şeyden önce “gönülden” yapmak istiyordu. Her şeyin başlangıcı duygusal bağlardan, insanlara dokunmaktan geçiyordu. Özkaynak mı? O bununla ilgilenmeyecek kadar yaratıcıydı, insanlara nasıl hizmet edebileceğini düşünmek, daha çok heyecan veriyordu. Finansal tablolar, ona yalnızca uzak ve soğuk bir dil gibi geliyordu.

2. Ömer’in Duygusal Çıkmazı: Hesapların Derinliği

Ömer işine büyük bir stratejiyle başladı, her adımını özenle planladı. Hedefleri, büyüme oranları, karlılık… Bunları analiz etmek için saatlerini harcıyor, her şeyin matematiksel doğruluğuna odaklanıyordu. Ancak bir gün, şirketin finansal tablosunda beklenmedik bir boşluk fark etti. “Özkaynak mı aktif mi, yoksa pasif mi?” diye sormadan bir adım atmadığı için başını ağrıtıyordu. İşin içine girdiğinde, pasifleri nasıl azaltacağı, aktiflerin daha verimli hale nasıl geleceği üzerine düşünmek zorunda kaldı. Bu sayede işinin temellerini sağlamlaştırmak istedi, ama bir türlü doğru dengeyi bulamıyordu.

Bir akşam, bilgisayarının başında hesaplarla boğulmuşken, ablası Suna yanına geldi. Suna, masanın üzerinden hesap tablosunu inceleyerek gülümsedi. “Bunu ne kadar çok büyütüyorsun, değil mi?” dedi. Ömer, onun nasıl her zaman işlerindeki duygusal tarafı görüp rahatlayabildiğini anlamakta zorlanıyordu.

3. Suna’nın Yaklaşımı: İnsanlar ve İlişkiler

Suna, işin duygusal ve empatik yönünü her zaman ön planda tutuyordu. Başladığı iş, her şeyden önce insanların birlikte büyüdüğü, sevinçleriyle başarılarını paylaştığı bir alan olmalıydı. “İşin temeli insan; insanlar işin her yönüyle birlikte büyür,” diyordu. O, bir işin sadece kâr ve zarar üzerinden yürümediğini biliyordu; bazen ilişkiler, güven, içsel tatmin en büyük kârı yaratıyordu.

İlk başta “öz kaynak” konusunda Suna da çok düşünmüyordu. Ama her şeyin insanlar arasında, birbirini anlayarak ve değer vererek yürüdüğüne inandığı için, işine başlamak adına kendi çevresinden aldıkları destekle başlamayı tercih etti. Çevresi ona güveniyor, ona inanı-yordu. İşte Suna, her şeyin insanlar arasındaki duygusal bağlarla kurulduğuna inanıyordu. O yüzden işini kurarken, ilk etapta kendi özkaynağını bu ilişki ağını kurarak oluşturmaya başladı.

Ömer, Suna’nın bu yaklaşımını gördükçe şaşırdı. Kendi yaklaşımında her şey sayılarla sınırlıyken, Suna insanlar ve duygularla hareket ediyordu. Ama her ikisinin de nihayetinde kurdukları işlerinin başarılı olduğunu görüyordu.

4. Duygusal ve Stratejik Deneyimlerin Buluşması: Özkaynak Aktif mi Pasif mi?

Günler geçtikçe, Suna ve Ömer’in işlerinde de benzer bir denge bulduklarını fark ettiler. Ömer, sayılarla çalışmanın önemini kabullenmişti ama Suna da ilişkilerin, insanların güveninin ve ortak çalışmaların ne kadar güçlü bir aktif olduğunu anlamaya başlamıştı. Her iki bakış açısı da bir araya geldiğinde, şirketlerini büyütme noktasında doğru stratejiler geliştirdiler.

Ömer, başlangıçta sadece finansal tabloyu doğru şekilde oluşturmanın önemini vurgularken, Suna da bu işin asıl kaynağının insanlarda olduğunu, insanları doğru şekilde yönlendirmenin de bir tür “öz kaynak” oluşturduğunu fark etti. Bir işin aktif ve pasiflerini hesaplamak, doğru dengeyi kurmak kadar, insanların kalbine ve ruhuna dokunmak da bir o kadar değerliydi.

Sonunda, her ikisi de işin özkaynak kısmını farklı açılardan görmüş olsa da, birbirlerini tamamlayan bakış açılarıyla başarıya ulaştılar. Bu iş, sadece sayılarla değil, duygularla da inşa ediliyordu. Her bireyin katma değeri, birlikte büyüdükçe artıyordu.

5. Sonuç: Siz Ne Düşünüyorsunuz?

İşte bu, Suna ve Ömer’in hikayesi… Bir tarafta sayılarla, planlarla hareket eden bir zihniyet, diğer tarafta ise insanları ve duyguları merkeze koyan bir yaklaşım. Bu iki bakış açısının birleştiği noktada, bir işin özkaynağı ve sürdürülebilirliği sağlanabiliyor. Peki sizce bir işin aktif ve pasifleri sadece sayılarla mı belirlenmeli? İnsanların güveni, ortaklıklar ve ilişkiler de bu denklemde yer almalı mı? Hangi yön daha güçlüdür, bir işin başarısında sayılar mı, yoksa insanlar mı?

Sizlerin görüşlerini merak ediyorum, çünkü bu konu gerçekten hepimizi ilgilendiriyor. Yorumlarınızı bekliyorum!
 
Üst