Soğuk yemek faydalı mı ?

Kaan

New member
Kaleme Neden “Kalem” Diyoruz? – Yazının Sessiz Kahramanının Hikâyesi

Selam sevgili forumdaşlar! ✍

Bugün size sabah kahvemi içerken aklıma düşen o meşhur soruyu getirdim: “Kaleme neden kalem diyoruz?”

Evet evet, kulağa basit geliyor ama düşününce insanın zihni karışıyor. Elimizde tuttuğumuz o incecik nesneye neden “kalem” demişiz de “yazgı çubuğu” ya da “mürekkep değneği” dememişiz?

İşin içine biraz tarih, biraz dilbilim, biraz da insan hikâyeleri girince ortaya epey ilginç bir tablo çıkıyor.

1. Kelimenin Kökü: Arapçadan Osmanlı’ya, Oradan Günümüze

“Kalem” kelimesi Arapça “qalam” (قلم) kökünden geliyor.

Bu kelimenin kökeninde “kesmek, yontmak” anlamı var. Çünkü eski dönemlerde kalem, bildiğimiz ahşap veya bambudan yapılmış, ucu bıçakla yontularak sivrilen bir kamıştı.

Yani “kalem” aslında “yontulmuş çubuk” demekti.

Osmanlı döneminde medrese öğrencileri mürekkep hokkasına batırdıkları bu kamış kalemlerle yazı yazarlardı. O dönemde hattatlar kalemlerini öyle ustalıkla yontardı ki, o keskinlik adeta sanata dönüşürdü.

Bu yüzden “kalem” sözcüğü sadece bir nesneyi değil, bir üslubu, bir sanatı da temsil etmeye başladı.

Düşünsenize; bir nesneye “yontulmuş kamış” diyorsun ama o kelime zamanla “yazarlık”, “edebiyat” ve “kültür” anlamına bürünüyor.

Bugün bile “güzel kalem”, “güçlü kalem”, “keskin kalem” gibi deyimleri kullanmamız boşuna değil.

2. Erkeklerin Pratik ve Tarihsel Yaklaşımı: “Araç Önemlidir, Yazı Daha Etkili Olur.”

Forumda erkek üyelerimizden biri mutlaka şöyle derdi:

> “Kardeşim, kalem adı üstünde araçtır. İşlevine bakmak lazım. Yazıyı yazan o değil, insanın aklıdır.”

Erkeklerin olaya yaklaşımı pratik ve sonuç odaklı. Onlara göre, kelimenin kökü ilginç olabilir ama asıl mesele verimlilik.

Birisi mutlaka çıkar ve ekler:

> “Tarih boyunca yazı aracı gelişti: kamış kalemden kuş tüyüne, oradan dolmakaleme, şimdi klavyeye… ama amaç aynı: aktarmak.”

Adam haklı.

Kalem bir anlamda insanın teknolojiyle kurduğu ilk entelektüel ilişki.

Bir erkek forumdaşın gözünden bakarsak, kalem sadece bir araç değil, bilginin aracı.

Hatta birisi gelir, bilimsel verileri döker ortaya:

> “UNESCO verilerine göre dünyada her yıl 20 milyardan fazla kalem üretiliyor. Ortalama bir öğrenci yılda 50 kalem tüketiyor.”

Evet, erkekler verileri sever. Ve onların gözünde kalem, gelişimin göstergesidir.

Bir şey yazmak, bir şeyi ölçmek, kaydetmek, planlamak… Bunların hepsi kalemle başlamıştır.

3. Kadınların Duygusal ve Topluluk Odaklı Bakışı: “Kalem Yazmaz, Anlatır.”

Kadın forumdaşlarımızın yaklaşımıysa bambaşkadır:

> “Kalem, insanın iç sesini dışarı çıkarır. Sadece yazı değil, duygu taşır.”

Bir kadın için kalem, sadece yazı aracı değil, duyguların uzantısıdır.

Günlük yazan bir genç kız, aşk mektubu kaleme alan bir kadın ya da defterine düşlerini çizen biri için kalem, bir arkadaştır.

Bir forumdaş şöyle yazmıştı:

> “Annem bana küçükken derdi ki, kalem eline yakışmalı. Çünkü sen yazıyı değil, kendini yazıyorsun.”

Bu cümlede insanlık var.

Kadınlar kalemi bir iletişim biçimi, bir bağ kurma yöntemi olarak görüyor.

Topluluklar arasında da kalem her zaman birleştirici bir rol oynamış.

Kadın yazarların, şairlerin, öğretmenlerin “kalem”le kurduğu bağ, duygusal bir köprü gibi.

4. Kalemin Evrimi: Kamıştan Klavyeye

Kalemin hikâyesi, insanlığın yazma serüveniyle paralel.

Mısır’da papirüs üzerine kamışla yazılırdı.

Orta Çağ’da kuş tüyü (özellikle kaz tüyü) popülerdi.

18. yüzyılda metal uçlar, ardından kurşun kalem, dolmakalem ve tükenmez kalem geldi.

Ve şimdi…

Birçoğumuz artık sanal “kalemlerle” yazıyoruz.

Ama dikkat edin, kelime hâlâ “yazmak” eylemiyle özdeş.

“Kalemi eline almak”, “kalem oynatmak”, “kalemi güçlü” gibi deyimler hâlâ dijital çağda bile yaşıyor.

Yani kalem sadece nesne olarak değil, kültürel bir miras olarak da bizimle.

5. İnsan Hikâyeleriyle Kalemin Büyüsü

Bir öğretmenin ilk kalem hediyesi, bir yazarın ilk satırı, bir çocuğun ilk “A” harfi…

Hepsi kalemle başlar.

Bir baba çocuğuna ders çalışsın diye kalem alır, bir anne çocuğuna “yazmayı unutma” der.

Ve o kalem, sadece mürekkep değil, sevgi, umut ve inanç taşır.

Bir araştırmaya göre, el yazısı ile yazı yazmak beynin hafıza, duygusal farkındalık ve yaratıcılık merkezlerini aktif hale getiriyor.

Yani klavyede bastığımız tuşlar belki hızlı, ama kalemin izi daha derin.

Bir kadın yazarın sözünü hatırlatmak isterim:

> “Kalem, insanın kalbinden parmaklarına giden en kısa yoldur.”

Belki de bu yüzden kaleme “kalem” diyoruz. Çünkü o sadece yazmıyor, aktarıyor.

6. Forumun Mizahi Boyutu: Kalem mi Yazıyor, Biz mi Yazıyoruz?

Bir forumdaşın yorumu unutulmazdı:

> “Kaleme kalem dememizin sebebi, kalemin kendi reklamını iyi yapması olabilir.” 😂

Bir başkası:

> “Benim kalem yazmıyor, ama faturaları görünce kendi kendine çalışmaya başlıyor.”

Gülsek de haklılar.

Kalem sadece bilgi değil, hayatın pratiğiyle iç içe.

Bir öğrenci için sınav, bir sanatçı için çizim, bir âşık için mektup…

Hepsi kalemle başlar, kalemle biter.

7. Sonuç: Kalem, Sadece Bir Araç Değil, Bir Tanıklık

Bugün elimizde binlerce teknoloji var.

Ama hâlâ önemli anlarda kaleme sarılıyoruz.

Bir dilek listesi, bir not, bir imza, bir veda mektubu…

Kalem o anlarda sessizce yanımızda.

Belki de “kalem” kelimesi, yontulmuş bir kamıştan bugüne gelen insanlığın izini taşıyor.

O yüzden hâlâ yazdığımız her şeyde o kelimenin sıcaklığı var.

Ve şimdi siz sevgili forumdaşlar…

Sormak isterim:

Sizce kalem dediğimiz şey, sadece bir yazı aracı mı?

Yoksa her birimizin içinde bir hikâye taşıyan sessiz bir dost mu?

İlk kaleminizle yazdığınız şeyi hatırlıyor musunuz?

Yorumlarınızı bekliyorum — çünkü belki de, her birimizin içinde hâlâ o ilk kalemden bir iz vardır. ✒
 
Üst