İslam dininde günah; Allah’ın emirlerine aykırı olan, Allah’ın insanlara çizdiği sınırları aşan işler olarak kabul edilmektedir. Günah, aynı zamanda dinî bir suçtur. Allah’ın insanlara yasakladığı işleri yapmak günah olduğu gibi, Allah’ın emrettiği amelleri yerine getirmemek de günah kabul edilmektedir.
Günahın Kur’an-ı Kerim’deki karşılıkları ise, daha önce de belirtildiği gibi hatîe, ism, zenb, seyyie ve cürm gibi kavramlardır.
İsm; işleyen üzerinde ceza gerektiren, insanı hayır ve sevaptan uzaklaştıran fiil veya bundan dolayı ortaya çıkan sorumluluk" anlamına gelir. Kur'an'da otuz beş yerde geçen bu kelime, genel anlamı dışında küfür ve inkârı, düşmanlığı, yalan, içki, kumar, faiz, zina gibi günahları nitelemek için de kullanılmıştır. Zenb kelimesi ise sözlükte, "arka, geri, kuyruk" anlamlarına gelen zeneb’den türetilmiş olup, "sonu kötü olan fiil" anlamına gelir. İsm kelimesinin eş anlamlısı olarak kabul edilen zenb, "mükellefin gayr-i meşru işi” olarak tarif edilmiştir. Buradan kasıt, bir Müslümanın Kur’an-ı Kerim’e aykırı olarak işlediği herhangi bir fiildir. Kur'an-ı Kerim'de otuz yedi yerde geçen zenb kelimesi; küfür, şirk, katl, zina gibi günahlar için kullanılmıştır. İki kelime arasındaki en önemli fark ise şudur: Zenb, hem kasıtlı hem de kasıtsız olarak işlenen günahı ifade ederken; ism, özellikle kasten işlenen günahı ifade eder.
Bazı âyetlerde geçen "ağırlık" manâsındaki vizr kelimesi (çoğ. evzâr), bu âyetlerin çoğunda manevî yük ve sorumluluk manâsından dolayı ism yerine kullanılmıştır. "Kişiyi haktan saptıran fiil veya davranış" anlamındaki “cünâh” kelimesi de, Kur'an-ı Kerim’de yirmi beş yerde geçmekte ve daha çok insanlar arasındaki münasebetler için kullanılmaktadır. Cürm, seyyie, hatîe kelimeleri ise Kur’an-ı Kerim’de yanlış işler, Allah’ın emirlerine zıt olarak işlenen ameller anlamında geçmektedir.
İslam’a göre insanı günaha sevk eden faktörler iki grupta ele alınır. Bunlar, çevresel etmenler ve kişinin kendi arzularıdır. Kendi arzularından kasıt da İslam’a göre nefistir. Nefis insanı günaha meylettirir ve o, kişinin işlediği tüm kötülüklerin en önemli sebebidir. Nefsinin isteklerini durmaksızın yerine getiren insan da zamanla günahkâr bir kul olur. Nefis insana sürekli günahı emreder. Çünkü İslâm’a göre kişi dünyaya imtihan olmak üzere gelmiş ve iyiliğe de kötülüğe de yönelmeye eşit kabiliyette yaratılmıştır. Çevresel etmenlere değinecek olursak; kişinin ailesi ve çevresindeki diğer bireyler insanın iyiliğe veya kötülüğe meyletmesinde rol oynarlar. Günahlar konusunda hassas bir ailede ve çevrede yetişen birey, günah işlememeye çalışan ve bu konuda hassas olan bir birey olacaktır. Aksi durumda ise bu birey günahlar konusunda dikkatsiz olacak ve nefsini dinlemeye daha meyilli olacaktır.
Kur' an-ı Kerim’de günahlar, "büyük günah" ve "küçük günah" olmak üzere ikiye ayrılır. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: "(Ey mü'minler!) Eğer siz yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi ikram edileceğiniz bir yere (cennete) sokarız.
" Kur'an'da "lemem " ve "seyyie" (çoğ. "seyyiât'')kelimeleriyle ifade edilen küçük günah, İslâm âlimleri tarafından şu şekilde tarif edilmektedir: “Büyük günah tarifi dışında kalan, yani hakkında bir ceza bulunmayan, cehennem ateşi ile de tehdit edilmeyen günahtır. Herhangi bir sayıyla sınırlandırılmayan küçük günahlar çeşitli nedenlerle büyük günaha dönüşür.”
Büyük günahlar ise, Allah’ın kesin ve net bir şekilde yasakladığı; işlendiği takdirde karşılığının cehennem olacağı, kesinlikle uzak durulması gereken günahlardır. Büyük günahlar Kur’an’da belli bir sayıyla sınırlandırılmamıştır.
Bir hadis-i şerifte: ''Allah'a ortak koşmak ve ana babaya isyan etmenin", günahların en büyüğü olduğunu söyleyen Hz. Peygamber (s.a.s.), ayakta iken oturmuş ve üç defa: "Yalan sözden sakınınız!" demiştir. Bir başka hadis de şöyledir: "Şu yedi helâk edici şeyden sakınınız! "Nedir onlar ya Rasûlallah” sorusu üzerine Allah'ın Rasulü şöyle buyurmuştur: ''Allah'a ortak koşmak, büyü yapmak, haksız yere Allah'ın yasakladığı cana kıymak, faiz yemek, yetim malı yemek, savaş günü geri dönüp kaçmak, bir şeyden habersiz, masum, inanmış kadınlara zina suçu atmak.”
İslâm’da “günah” ve “suç” kavramlarının iç içe geçmiş ve birbiriyle ilişkili olgular olduğu unutulmamalıdır. Arapçadaki “cürm” ve “cerîme” kelimeleri Kur’an’da, hadislerde ve fıkıhta hem günahı hem de suçu ihtiva edecek genişlikte kullanılır.
Günah kavramı, kötü bir davranışın uhrevî boyutunu ihtiva ederken, suç kavramı bu davranışın dünyevî boyutunu ihtiva eder. Bundan dolayıdır ki normal şartlarda suç teşkil eden davranışlar, aynı şekilde İslâm’da da günahı teşkil eder. Buna dair en belirgin örnekler cinayet, hırsızlık gibi yasak eylemlerdir. Bu eylemleri işleyen insan bu dünyada suçlu olarak kabul edilirken aynı zamanda dinî açıdan da günahkâr olarak nitelendirilecektir. Dolayısıyla suçluluk duygusu ile günahkârlık duyguları arasında bir ilişkinin bulunması, bu durumun bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü günahkâr kişi aynı zamanda suçluluk duygusunu da içinde taşır.
Günahın Kur’an-ı Kerim’deki karşılıkları ise, daha önce de belirtildiği gibi hatîe, ism, zenb, seyyie ve cürm gibi kavramlardır.
İsm; işleyen üzerinde ceza gerektiren, insanı hayır ve sevaptan uzaklaştıran fiil veya bundan dolayı ortaya çıkan sorumluluk" anlamına gelir. Kur'an'da otuz beş yerde geçen bu kelime, genel anlamı dışında küfür ve inkârı, düşmanlığı, yalan, içki, kumar, faiz, zina gibi günahları nitelemek için de kullanılmıştır. Zenb kelimesi ise sözlükte, "arka, geri, kuyruk" anlamlarına gelen zeneb’den türetilmiş olup, "sonu kötü olan fiil" anlamına gelir. İsm kelimesinin eş anlamlısı olarak kabul edilen zenb, "mükellefin gayr-i meşru işi” olarak tarif edilmiştir. Buradan kasıt, bir Müslümanın Kur’an-ı Kerim’e aykırı olarak işlediği herhangi bir fiildir. Kur'an-ı Kerim'de otuz yedi yerde geçen zenb kelimesi; küfür, şirk, katl, zina gibi günahlar için kullanılmıştır. İki kelime arasındaki en önemli fark ise şudur: Zenb, hem kasıtlı hem de kasıtsız olarak işlenen günahı ifade ederken; ism, özellikle kasten işlenen günahı ifade eder.
Bazı âyetlerde geçen "ağırlık" manâsındaki vizr kelimesi (çoğ. evzâr), bu âyetlerin çoğunda manevî yük ve sorumluluk manâsından dolayı ism yerine kullanılmıştır. "Kişiyi haktan saptıran fiil veya davranış" anlamındaki “cünâh” kelimesi de, Kur'an-ı Kerim’de yirmi beş yerde geçmekte ve daha çok insanlar arasındaki münasebetler için kullanılmaktadır. Cürm, seyyie, hatîe kelimeleri ise Kur’an-ı Kerim’de yanlış işler, Allah’ın emirlerine zıt olarak işlenen ameller anlamında geçmektedir.
İslam’a göre insanı günaha sevk eden faktörler iki grupta ele alınır. Bunlar, çevresel etmenler ve kişinin kendi arzularıdır. Kendi arzularından kasıt da İslam’a göre nefistir. Nefis insanı günaha meylettirir ve o, kişinin işlediği tüm kötülüklerin en önemli sebebidir. Nefsinin isteklerini durmaksızın yerine getiren insan da zamanla günahkâr bir kul olur. Nefis insana sürekli günahı emreder. Çünkü İslâm’a göre kişi dünyaya imtihan olmak üzere gelmiş ve iyiliğe de kötülüğe de yönelmeye eşit kabiliyette yaratılmıştır. Çevresel etmenlere değinecek olursak; kişinin ailesi ve çevresindeki diğer bireyler insanın iyiliğe veya kötülüğe meyletmesinde rol oynarlar. Günahlar konusunda hassas bir ailede ve çevrede yetişen birey, günah işlememeye çalışan ve bu konuda hassas olan bir birey olacaktır. Aksi durumda ise bu birey günahlar konusunda dikkatsiz olacak ve nefsini dinlemeye daha meyilli olacaktır.
Kur' an-ı Kerim’de günahlar, "büyük günah" ve "küçük günah" olmak üzere ikiye ayrılır. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: "(Ey mü'minler!) Eğer siz yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi ikram edileceğiniz bir yere (cennete) sokarız.
" Kur'an'da "lemem " ve "seyyie" (çoğ. "seyyiât'')kelimeleriyle ifade edilen küçük günah, İslâm âlimleri tarafından şu şekilde tarif edilmektedir: “Büyük günah tarifi dışında kalan, yani hakkında bir ceza bulunmayan, cehennem ateşi ile de tehdit edilmeyen günahtır. Herhangi bir sayıyla sınırlandırılmayan küçük günahlar çeşitli nedenlerle büyük günaha dönüşür.”
Büyük günahlar ise, Allah’ın kesin ve net bir şekilde yasakladığı; işlendiği takdirde karşılığının cehennem olacağı, kesinlikle uzak durulması gereken günahlardır. Büyük günahlar Kur’an’da belli bir sayıyla sınırlandırılmamıştır.
Bir hadis-i şerifte: ''Allah'a ortak koşmak ve ana babaya isyan etmenin", günahların en büyüğü olduğunu söyleyen Hz. Peygamber (s.a.s.), ayakta iken oturmuş ve üç defa: "Yalan sözden sakınınız!" demiştir. Bir başka hadis de şöyledir: "Şu yedi helâk edici şeyden sakınınız! "Nedir onlar ya Rasûlallah” sorusu üzerine Allah'ın Rasulü şöyle buyurmuştur: ''Allah'a ortak koşmak, büyü yapmak, haksız yere Allah'ın yasakladığı cana kıymak, faiz yemek, yetim malı yemek, savaş günü geri dönüp kaçmak, bir şeyden habersiz, masum, inanmış kadınlara zina suçu atmak.”
İslâm’da “günah” ve “suç” kavramlarının iç içe geçmiş ve birbiriyle ilişkili olgular olduğu unutulmamalıdır. Arapçadaki “cürm” ve “cerîme” kelimeleri Kur’an’da, hadislerde ve fıkıhta hem günahı hem de suçu ihtiva edecek genişlikte kullanılır.
Günah kavramı, kötü bir davranışın uhrevî boyutunu ihtiva ederken, suç kavramı bu davranışın dünyevî boyutunu ihtiva eder. Bundan dolayıdır ki normal şartlarda suç teşkil eden davranışlar, aynı şekilde İslâm’da da günahı teşkil eder. Buna dair en belirgin örnekler cinayet, hırsızlık gibi yasak eylemlerdir. Bu eylemleri işleyen insan bu dünyada suçlu olarak kabul edilirken aynı zamanda dinî açıdan da günahkâr olarak nitelendirilecektir. Dolayısıyla suçluluk duygusu ile günahkârlık duyguları arasında bir ilişkinin bulunması, bu durumun bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü günahkâr kişi aynı zamanda suçluluk duygusunu da içinde taşır.