Doğu Türkçesinin bugünkü devamı nedir ?

Ece

New member
“Doğu Türkçesinin bugünkü devamı nedir?” Tek Cevaplı Bir Soru Değil!

Açık konuşayım: “Doğu Türkçesinin bugünkü devamı” tek bir dile indirgenemez. Bu iddia tartışmayı alevlendirmek için değil, onu daha dürüst ve verimli bir zemine çekmek için. Çünkü konu sadece dilbilimsel bir soy ağacı meselesi değil; edebî miras, kimlik politikaları, yazı sistemleri ve modern ulus-devletlerin standardizasyon tercihleriyle yoğrulmuş karmaşık bir düğüm. Bu düğümün ucunda “Çağatay geleneğini kim devraldı?” sorusu var. Benim cevabım (ve tartışmaya davetim) şu: Doğu Türkçesinin bugünkü canlı damarları hem Yeni Uygurca hem de Özbekçedir; ama aynı zamanda bu ikisiyle sınırlı değildir ve ‘devam’ kelimesi hangi ölçüte göre konuştuğumuza bağlı olarak şekil değiştirir.

---

Kavramı Netleştirelim: Doğu Türkçesi Neyi İfade Ediyor?

“Doğu Türkçesi” denince akla gelen, Karahanlı (Hakaniye) ve Harezm mirası üstüne inşa edilen, Çağatay şemsiyesi altında parlak bir edebî dilin yükselmesidir. Ali Şir Nevai’yle zirveye çıkan bu gelenek, yalnızca bir konuşma dili değildi; geniş bir coğrafyaya yayılan koine/üst-dil işlevi gördü. Yani yerel ağızların üstünde duran, yazı ve edebiyat diline dönüşmüş bir standart. Demek ki “devam” sorusunu sormadan önce şu ayrımı hatırlamalıyız: Edebî geleneğin devamı ile halk konuşmasının evrimi aynı şey olmayabilir.

---

“Devam” Kriterleri: Edebî Miras mı, Ses/Morfoloji Benzerliği mi, Yoksa Standartlaşma mı?

Bir dili “devam” saymanın en az üç ölçütü var:

1. Edebî/dokümanter süreklilik: Çağatay metinlerini okuyan, onlara atıf yapan ve dilsel/retorik geleneği sürdüren çizgi.

2. Yapısal süreklilik: Ses bilgisi, morfoloji, temel söz varlığı ve sentaktik alışkanlıklarda atalardan bugüne izlerin silsilesi.

3. Sosyopolitik süreklilik: Yazı sistemi, eğitim politikaları ve sözlük/gramer standardizasyonuyla kurumsallaşmış “resmî” devamlılık.

Bu üç kriter çoğu zaman aynı adresi göstermiyor; işte tartışmanın kaynağı burada.

---

Yeni Uygurca mı, Özbekçe mi? Neden “İkisi de” Demek Zorundayız

Yeni Uygurca (bugünkü Uygur yazı dili), Doğu Türkçesi/Çağatay edebî geleneğiyle bağını açıkça sahiplenen, metinler arası sürekliliğe sık vurgu yapan bir damar. Üstelik coğrafî süreklilik (Tarım Havzası, Kaşgar-Turfan hattı), geleneksel söz varlığında korunan öğeler ve (bir ölçüde) fonolojik izlerle bu iddiasını güçlendiriyor. Edebiyatı ve tarih yazımı, Çağatay’ı “bizim atamız” diye anma konusunda çekingen değil.

Özbekçe ise özellikle Karluk tabanlı lehçeler üzerinden modern dönemde (Sovyet standardizasyonu, Taşkent merkezli yazı dili) şekillenirken, Çağatay mirasını doğrudan inkâr etmez; ancak “ulusal dil” inşası ve yazı sistemlerindeki dönüşümler (Arap alfabesinden Latin’e, sonra Kiril’e, ardından tekrar Latin temelli sisteme geçiş süreçleri) gelenekle aradaki algısal köprüyü kimi dönemlerde sisler altında bırakmıştır. Yine de Özbekçenin söz varlığı, morfoloji ve pek çok yapısal özelliği Çağatay hattıyla akrabalığını güçlü biçimde hissettirir.

Kısa netice: Eğer “edebî miras ve kendilik anlatısı” kriterini öne alırsak Uygurca öne çıkar; “yapısal/fonolojik-morfolojik süreklilik ve kitle büyüklüğü” parametresi baskınsa Özbekçe de aynı derecede iddialıdır. Bu yüzden doğru cevap tekil değil: Doğu Türkçesinin bugünkü canlı devamı, başta Yeni Uygurca ve Özbekçe olmak üzere Karluk bloğunda bir “çoklu devam”dır.

---

Karşı Argümanlar: “Çağatay Bir Koineydi, Kim Sahiplenebilir?”

En güçlü itiraz şudur: “Çağatay, yerel ağızların üstünde duran bir yazı diliydi; bugünkü ulusal dillerin her biri ondan ‘pay’ alır ama hiçbiri tek başına ‘doğrudan varis’ değildir.” Bu itirazın kuvvetli yanı, tarihsel sosyolinguistiğe parmak basmasıdır. Zayıf yanıysa, mirası fazla soyutlayıp “herkesindir” diyerek güncel dil topluluklarının kendilik bağını görünmez kılmasıdır. Oysa hem Uygur hem Özbek edebiyatı, metin sürekliliği üzerinden somut bir sahiplenme gösterir. “Herkesindir” diyerek pratikte kimsenin olmamasına yol açmak, tarihsel duyarlılığı zedeleyebilir.

---

Dilsel İpuçları: Ses ve Biçim İzleri Ne Söylüyor?

Uzun/açık ünlülerin davranışları, q/k ile g/ɣ ayrımları, belirli eklerin biçimleri, söz dizimi alışkanlıkları—hepsi Karluk zeminle uyumludur. Uygurcada korunmuş kimi söz varlığı katmanları, Özbekçede ise belirli fonetik düzleşmeler ve alıntılarda görülen uyum stratejileri, ortak bir tarihsel gövdeyi işaret eder. Evet, yüzyıllar boyunca Farsça/İslamî literatür etkisi, Rusça/Çince temas bölgelerinde farklı istikametlerde tortular bırakmıştır; ama tortu, tortunun altındaki kayayı yadsımaz.

---

Alfabeler, Haritalar ve Siyaset: Devamlılığı Çarpıtan Mercek

Arap yazısından Latin’e ve Kiril’e; ya da Arap yazısının farklı varyantlarına geçişler, yalnızca teknik meseleler değildir. Arşiv okuryazarlığı, kuşaklar arası metin erişimi ve eğitim politikaları, “biz kime bağlıyız?” sorusunun cevabını şekillendirir. Özbekçedeki alfabe zikzakları ve Uygurcadaki yazı standardı tartışmaları, Çağatay mirasına bakışı doğrudan etkiler. Coğrafî sınırlar ve müfredat da eklenince, aynı ağacın iki dalı birbirini yahut kökü farklı görebilir. Bu, mirası yok etmez; ama aynayı çarpıtır.

---

“Erkek Stratejisi” ve “Kadın Empatisi” Çatısında İki Okuma (Genellemeden Kaçınarak)

Klişelere saplanmadan söyleyelim: Kimi zihinler tartışmaya stratejik-çözüm odaklı yaklaşır (“Delil setini çıkar, kriterleri ağırlıkla puanla, sonuç: çoklu devam!”). Kimileri ise empatik-insan odaklı bir çerçeve kurar (“Kendini Çağatay’ın torunu hisseden toplulukların deneyimini, edebiyatın kalp atışını görmeden karar eksik kalır.”). Bu iki bakış birleşince şunu fark ederiz: Sırf veriyle ya da sırf duyguyla değil, ikisinin kesişiminde adil bir kanaat oluşur. Yani hem kaynakları masaya koyup stratejik bir haritalama yapmalı, hem de toplulukların hafızasına kulak vermeliyiz.

---

Tartışmanın Zayıf Noktaları: Kimlik Tekeli ve Romantik Tarihçilik

Bir uçta kimlik tekeli var: “Gerçek varis biziz, diğerleri yan ürün.” Bu, hem tarihsel gerçekliği hem de ortak miras duygusunu yaralar. Öbür uçta romantik tarihçilik: “Herkes aynı, fark yok.” Bu da günümüz dillerinin somut farklılıklarını ve yaşam dünyalarını silikleştirir. Sağlıklı konum, çoklu devamlılık fikrini kabul eder; ama “çokluk”u belirsizlik sığınağına dönüştürmeden, dilsel ve edebî göstergelerle somutlar.

---

Gelecek: Dijital Metin Madenciliği ve Kamusal Bellek

Bugün büyük metin derlemleri, OCR’la erişilen arşivler, karşılaştırmalı morfoloji araçları bize benzeri görülmemiş bir imkân sunuyor. Çağatay metinleri ile Uygurca/Özbekçe güncel korpusları daha nesnel biçimde eşleştirilebilir. Aynı anda, kamusal bellek projeleri (müfredat, çeviri, popüler yayıncılık) bu mirası “sahiplik yarışı”ndan çıkarıp “paydaşlık kültürü”ne taşıyabilir. “Devam” cevabı o zaman yalnızca “hangi dil?” değil, “nasıl bir ortak miras kullanımı?” sorusuna da dönüşür.

---

Ateşi Alevlendirmek İçin Provokatif Sorular

- Çağatay’ın edebî üst-dil niteliği, bugünkü “tek varis” iddiasını baştan hükümsüz kılar mı?

- “Devam” derken metin sürekliliği mi, konuşur sayısı ve standart mı ağır basmalı? Ağırlıklar değişirse cevap da değişir mi?

- Uygurca’nın gelenek vurgusu mu, Özbekçenin kurumsal standardı mı “devam” için daha ikna edici?

- Alfabe politikaları, dil soy kütüğünü görünürde koparabilir mi? Koparsa bile “derindeki” süreklilik ne ölçüde korunur?

- Ortak bir “Çağatay Miras Platformu” kurulsaydı, iki dil topluluğunun müfredat, çeviri ve popüler kültür üzerinden paylaşım modeli nasıl olurdu?

---

Son Söz: Çoklu Devamı Kabul Etmek, Mirası Zenginleştirir

Doğu Türkçesinin bugünkü devamı sorusu, ya/ya da ile bitmeyecek kadar zengin. Edebî köprüleri, dilsel izleri, yazı sistemlerini ve toplumsal hafızayı birlikte okursak, Yeni Uygurca ve Özbekçenin başlıca iki devam kanalı olduğunu; ama aynı zamanda meselenin bir “sahiplik kavgası” değil, ortak kökten farklı dallara ayrılan bir ağacın hikâyesi olduğunu görürüz. Stratejik akıl bize ölçütleri, empatik bakış ise toplulukların hikâyesini hatırlatır. İkisini birleştirelim, tartışmayı büyütelim—ama mirası daraltmayalım.

Şimdi top sizde, forumdaşlar: “Devam”ı nasıl ölçeceğiz? Edebiyattan mı başlayalım, seslerden mi, yoksa sınıfta okutulan alfabelerden mi? Yorumlarda buluşalım; ama lütfen, ağacın kökünü sularken dalları budamayalım.
 
Üst