Yansıtma oyunu kimin kuramı ?

Irem

New member
[color=]Yansıtma Oyunu Kimin Kuramı? Bir Hikâye Üzerinden Düşünmek[/color]

Merhaba dostlar,

Bugün sizlerle sadece kuru bir bilgi değil, bir hikâye paylaşmak istiyorum. Çünkü bazen bir kuramı anlamanın en etkili yolu, onu yaşayan insanların gözünden görmektir. “Yansıtma oyunu kimin kuramı?” sorusuna yanıt ararken, zihnimde bir köy evinde geçen eski bir akşam canlanıyor. Belki bu hikâye sizlere de kendi yaşantılarınızı düşündürür.

---

[color=]Bir Köy Evinin Akşamı[/color]

Sıcak bir yaz akşamıydı. Köy evinin geniş sofasında bir masa kurulmuş, sobanın yanına serilmiş minderlerde aile fertleri oturuyordu. Masanın başında Mehmet vardı; her zaman çözüm odaklı, mantıklı, stratejik düşünmeyi seven biriydi. Onun yanında ise kız kardeşi Elif oturuyordu; daha çok insanları dinlemeyi, empati kurmayı, ilişkilerin derinliklerine inmeyi seven biriydi.

O gece aile arasında bir tartışma çıkmıştı. Küçük kuzenlerden biri, okulda arkadaşının sürekli kendi sözlerini tekrarladığını, hatta bazen söylediği şeyleri çarpıtarak başkalarına aktardığını anlattı. Çocuğun gözleri öfke ve çaresizlikle doluydu: “Ben bir şey söylüyorum, o da hemen arkamdan aynı şeyi söylüyor! Sanki benim sözüm bana ait değilmiş gibi!”

---

[color=]Mehmet’in Stratejik Bakışı[/color]

Mehmet derin bir nefes aldı, çenesini kaşıdı ve hemen durumu çözmeye çalıştı:

“Bak,” dedi, “bu aslında bir güç oyunudur. Arkadaşın senin sözlerini kullanarak kendi konumunu sağlamlaştırıyor. Bunun adı psikolojide yansıtma oyunudur. Kuramcıları uzun uzun tartışılmıştır ama özünde mesele şudur: İnsan kendi eksiklerini, kendi duygularını başkasına yansıtır. Senin sözlerini tekrar etmesi, aslında senin kadar üretken olamadığını, özgünlük eksikliğini gizleme çabasıdır. Çözüm belli: Onu görmezden gel, söylemlerini çeşitlendir, bazen de ona bilerek yanlış ipuçları ver. Böylece kontrolü ele alırsın.”

Mehmet’in gözlerindeki kararlılık, çözüm odaklı yapısını ortaya koyuyordu. Onun için mesele duygusal değil, stratejik bir savaştı.

---

[color=]Elif’in Empatik Yaklaşımı[/color]

Elif ise başını salladı ve çocuğun göz hizasına eğildi:

“Bence mesele sadece güç değil. Arkadaşın seni beğeniyor olabilir, senin gibi olmak istiyor olabilir. Belki de kendi sözleriyle var olamayacağına inanıyor. Yani senin üzerinden kendine değer bulmaya çalışıyor. Bu oyun dediğimiz şey, aslında onun içindeki eksikliklerin, korkuların yansıması. Onu suçlamak yerine anlamaya çalış. Onunla konuş, hislerini sor, belki de o da farkında değil ne yaptığının.”

Elif’in sesi yumuşak, bakışları ise şefkat doluydu. Onun için mesele strateji değil, ilişkiyi onarmaktı. Yansıtma oyunu, bir düşmanlığın değil, bir yardıma muhtaçlığın göstergesiydi.

---

[color=]Kuramın İzinde[/color]

O sırada dedeleri söze girdi. Yılların bilgeliğiyle, gözlüğünü hafifçe yukarı itip gülümsedi:

“Yansıtma oyunu denilen şey, aslında psikanalitik temelleri olan bir kuramdır. Freud’dan başlayıp pek çok kuramcı tarafından işlenmiştir. Ama mesele kimin ilk söylediği değil, bizim hayatlarımızda nasıl yaşandığıdır. Mehmet haklı; bu bir güç oyunudur. Elif de haklı; bu aynı zamanda bir ihtiyaçtır. İnsan kendinde eksik olanı başkasına yansıtır, başkasının gücünü kendi gücüymüş gibi kullanmaya çalışır.”

---

[color=]Kavramın Gündelik Hayattaki Yeri[/color]

O gece masa başında konuşulanlar, aslında “yansıtma oyunu”nun sadece akademik bir terim olmadığını gösteriyordu. Çocukların okulda yaşadığı kıskançlık, iş hayatında birinin başkasının fikrini sahiplenmesi, aile içinde kardeşler arası rekabet… Hepsi bu oyunun farklı yüzleriydi.

Erkekler genellikle bu oyunu çözmek, strateji geliştirmek, kaybolan kontrolü yeniden kazanmak üzerine kafa yoruyorlardı. Kadınlar ise çoğunlukla, bu oyunun ardındaki duyguları, empati ihtiyacını, ilişki ağlarını önemsiyorlardı. İki yaklaşım da eksik değildi; hatta bir araya geldiklerinde daha bütünlüklü bir anlayış doğuyordu.

---

[color=]Hikâyenin Kalbindeki Gerçek[/color]

Çocuk, hem Mehmet’in stratejilerini hem de Elif’in empatisini dinledi. Ertesi gün okulda arkadaşına farklı bir şekilde yaklaştı. Ona kızmak yerine, “Sen neden hep benim söylediklerimi tekrar ediyorsun?” diye sordu. Arkadaşı önce şaşırdı, sonra da utangaçça itiraf etti: “Çünkü senin kadar güzel şeyler söyleyemiyorum.”

İşte o anda, kuram kitaplarının cümleleri hayat buldu. Yansıtma oyunu, sadece bir teorinin değil, iki çocuğun kalbinin de ortak diliydi.

---

[color=]Forumdaşlara Davet[/color]

Sevgili dostlar, bu hikâyeyi paylaşmamın sebebi şuydu: “Yansıtma oyunu kimin kuramı?” diye sorunca çoğumuzun aklına Freud ya da diğer psikanalitik kuramcılar geliyor. Ama asıl mesele, bu kuramın hepimizin hayatında yaşanan küçük ama derin hikâyelerle nasıl anlam kazandığı.

Siz hiç böyle bir yansıtma oyununun içinde bulundunuz mu? Belki iş yerinizde birisi fikirlerinizi sahiplenmiştir, belki bir arkadaşınız sizin davranışlarınızı kopyalamıştır. Siz bu durumda nasıl davrandınız? Stratejik bir çözüm mü buldunuz, yoksa empatik bir yaklaşım mı benimsediniz?

Hadi gelin, kendi hikâyelerinizi paylaşın. Çünkü bazen bir kuramı en iyi açıklayan şey, tam da sizin yaşadığınız deneyimler oluyor. Ve kim bilir, belki de bu paylaşımlar sayesinde hepimiz yansıtma oyununu daha iyi anlamaya başlarız.
 
Üst